21 Ağustos 2009 Cuma

Annem; ben seni çiçekten, böcükten, canımdan çok severim...

Bizim ailemizde, belirli gün ve haftaların çok büyük bir önemi vardır.


Sanmayın ki sadece doğumgünleri...


Yılbaşı, bayram, seyran, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, nişan günü, karı koca olmanın yıldönümü, kocanın karısıyla ilk gözünün gözüne değdiği günü tekrar anma günü, ( ortada evlilik adına bişey olmasa bile bunun bir önemi yok!l), vefat edenlerin doğum günü, vefat edenlerin ölüm günü, çocuk varsa sadece doğumgünü bizi kesmez, biliyorsak eğer çocuğun ana rahmine düşme günü hatta inanamayacaksınız öğretmenler günü bile...Ailede öğretmen olunca, o gün de bizim ajandada kalın çizgilerle yer alıyor. Mesela ailemizde polis olsaydı biz kesin polis bayramını, ya da denizci olsaydı kabotaj bayramını, işçi olsa 1 Mayıs bahar bayramını elele kutluyor olurduk.

Kimsenin derdini, tasasını sormasan da olur. Belirli gün ve haftaları unutma yeter.
Birkaç gün önceden başlar bizim terörizasyon...
Aman şu gün, işte bu gün...sakın aramayı unutma...Hii saat kaç oldu hala aramadın mı..gibilerinden

Birileri hatırlattıktan sonra ne anlamı vardır tüm bunların hiç aklım ermez ya neyse...

Bir de kendi içimizde kağıda dökülmemiş kurallarımız vardır ...Aile kadınları erken kalkar ya( ben hariç) kutlamalar öğlen onikiye kadar yapılmalıdır. Aramak için öğleni geçtiysen vay haline...Devam etmez sanki o gün, öğlen biter...”Bizimki geç kalkar” muhabbeti şanslıysan vardır, hasbel kader, geç ortama girersen, kınayan pek çok göz seni karşılar...süzer de süzer... Ortama giremezsen, sana bir kaç gün içinde bu işlediğin büyük günah acı mı acı bir şeklide hatırlatılır.
Dile getirilmese de alırsın kırık notunu, oturursun aşağı...
Bütün yıl ne yaparsan yap, bir günde hafif bir depar atarak otururlar senden öncelikli bir yerlere...
İşte böyle hassas, düşünceli zamanında kalabalık olan ailemin son yıllarda neden bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda kaldığı da aslında başka bir yazı konusudur da...
One minute...daha da ona girmem!

Böyle bir simulasyon içinde, benim sevdiğimle olan günümün, neden hiç ajandaya giremediğini, bir süredir öğretmenlik yapmama rağmen, öğrencilerim haricinde neden kutlanmadığımı, doğum günlerimin genelinde neden ailemden kimsenin yanımda olmadığı, en önemli, hayati günlerimde neden ıska geçildiğim gibi kimileri için hayli sorunsal olan durumları hiç ama hiç dert etmedim.
Canım devletim ve akabinde canım ailem onamadan; belgesiz, diplomasız olmuyordu galiba bu tip şeyler.

Çok sahici bir kadın vardır. Kanımdan...Kimilerine göre belki tartışmalı uzaklıktadır...Görüşemesek te bence bana yakındır...Özgüveni tam, kendiyle öyle barışık bir kadındır ki...Doğum gününü unutmuşumdur...Evet ben unutmuşumdur...X ellisine böyle girdi diye bir fotoğraf gönderirir. Unuttuğum için değil, beni mahçup etmek için de değil...Kafasında eğlenceli birşeyler, ayaklar çimende ...Sadece orada olmadığım o anı paylaşmak için...Dünyanın en eğlenceli ve en gerçek fotoğraflarından biridir...İçim ısınır ona bakınca...Mahçubiyet duymadan..
X..elli...:) diye atar imzasını sonuna...İtalyan isimler gibi isim yapmıştır kendine....Kocaman bir gülümseme yerleşir yüzüme...

Ajandamda işaretli bir tarih değil, içimde kocaman bir gülümsemedir benim için artık o...

Rahmetli babam; doğum günü hariç, bu tip günleri hiç te sahici bulmazdı. Bayılıyoruz derdi kandırmaya...Ona uzun uzun anlatırdım. Önemli olanın sana inandırcı gelmese de, karşıdakinin bu konudaki hassasiyetleri...
Son nefeslerini alıp verirken yanında ve tek başınaydım....
Öldü...
Öldükten sonra girebildi o da, belirli gün ve haftalara...
Ailemizin ajandasına...

Ve...
Hergünün...
Aslında annenle dopdoludur..
Sebebindir o senin...
Hayatının bir kaç anlamından biridir...Hatta en büyüğüdür...Seni gerçek anlamda büyüttüyse, onu büyüttüysen, yani bir başka anlatımla beraber büyüdüyseniz;
Onu en iyi sen tanıyor ve sen anlıyorsan...
Başkalarına gerçekten onu bir tek sen doğru anlatabiliyorsan...katıksız...çıkarsız...
Duruşu, öğrettikleri; bedeninin ve ruhunun bir çok yerine bir çocukluk izi gibi kazındıysa...
Kimliğinle, onun başını hiç ama hiç öne eğdirtmediysen...
Her gün onu hiç kırmamaya özen gösterdiysen...
Onun sesinin ve nefesinin tonlarına göre, bazen aldığınız kararlar ve yaşamınızın seyri değişebiliyorsa...
Paylaştıklarınız; aranızdaki dağları, ovaları, yolları hatta sınırları bile tanımıyorsa...
Gerçek kızgınlıklarını, kırgınlıklarını, hayallerini, arzularını biliyorsan...
Önemli ya da önemsiz, mezara kadar sırlarınız varsa...
Sadece o mutlu olsun diye unutmuş gibi yapabiliyor ve affedebiliyorsan...
Gerçekten iyi ve doğru bir insansan...
Sana verdiklerinin bir bölümünü bile ona geri verememek, yaşın ilerledikçe zayıflayan omuzlarını daha da ağırlaştırıyorsa...
Yaşadığın herşeyi sürekli tek başına yaşamaktan yorulduysan...
Kimi zaman onsuzluk içini üşütüyorsa...
Onu kaybetmekten ölesiye korkuyorsan...
Her gecenin sonunda, onun daha da çok yaşaması, hatta hep yaşaması için dua ediyorsan...
Tüm zamanın; dakikaların; günlerin, ayların, tüm yıllların gerçekten böyle geçiyorsa...


Ve bir anneler günü;
Anlık duygu hezeyanlarıyla; uzaktan giden kuru telefonun ona süssüz, şekersiz ve balonsuz geldiyse...
Seni yargılıyorsa...
“Bir şeyler bekledim ama ne bilmiyorum” diyorsa...
“Yazacak iki satır da yok muydu”...diye ekliyorsa...
Hayal kırıklığıyla dopdolu sesi, “Sen çok değiştin” cümlesiyle son bulup, bir bıçak gibi boğazını kesebiliyorsa...
Stop!!! Bu sefer gerçekten one minute!

Anneler günü, anneler haklıdır.
Anneler her zaman haklıdır.
O zaman:


Anneciğim;
Ben seni; çiçekten, böcükten, canımdan çok severim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder